Bir tanem seninle karşılaşınca
Yüreğim burkulur içim titriyor
Kulağım çınlayıp seni anınca
Yüreğim burkulup içim titriyor
Güzel gözlerine aşkla bakınca
Sevdayı aşkı sende yaşarken
Bir ayrılık koyup vedalaşırken
Yüreğim burkulup içim titriyor
Hayalin karşıma geldiği an
Hasretin bağrımı deldiği zaman
Elin elime değdiği zaman
Yüreğim burkulup içim titriyor
İsmini kalbimden sökmek istesem
Sevdamı kaleme dökmek istesem
Sarılıp boynuna öpmek istesem
Yüreğim burkulur içim titriyor
AYFER KILIÇ
Bir gün geleceksin belki de
Özleyeceksin beni
Bir kız vardı
Diyeceksin yakın çevrelerde
İsmimi hatırlayamayacaksın
Belki de
Ama vardı .
Vardı diyeceksin
Gelip görmek isteyeceksin
Bakacaksın bomboş sokak
Sessiz bir eve
O kızı soracaksın herkese
Kimse tanımayacak
Bazıları da yüzüne bakacak
Ama bilmeyeceksin o kız nerede
İşte arkadaşım
Mutlu ve neşeli diye tanıdığın o kızı
Kenarlarında kırmızı güller açan
Kapkara dikdörtken
Bir çukurun içinde
BEMBEYAZ bulacaksın
Sadece
Ve bunun adı
Ayrılık
AYFER KILIÇ
11.10.2013
İSTANBUL
Verilen Sözlere Mi ''AĞLAMALI''...
Yoksa ''SAHİPSİZ'' Bırakılan Elleremi...?
Şimdi Tüm Yalnızlıklara Mı ''SİTEM'' Etmeli...
Yoksa ''BIRAKIP' 'Gidenleremi...?
"BİSMİLLAH" Deyip Yeniden mi Niyetlenmeli
''AŞKA''... Yoksa Sandığa ''GÖMÜP'' Üstüne''KİLİTLERMİ''
Vurmalı..
Ayfer
Vakti zamanında bir kadın vardı. Zamanını devamlı olarak Kâbe'de ibadet etmekle geçiriyordu. Recep ayı girdiğinde de, Allah'a olan sonsuz sevgi ve saygısını dile getirmek için, günde on bir defa ihlâs sûresini okuyordu. Ayrıca Recep ayına karşı beslediği saygısını ifade için de atlas elbisesini çıkarıp, en değersiz elbisesini giyiyordu.
Abid kadın bir Recep ayında hasta düştü. Çok sevdiği oğluna da öldüğü takdirde kendisini üzerindeki değersiz elbisesiyle defnetmesini vasiyet etti.
Nihayet kadın bir gün ruhunu teslim edip bu fani âlem veda etti. Oğlu, sanki annesinin vasiyeti yokmuş gibi, ötekine berikine gösteriş olsun diye, annesini en şık ve pahalı elbisesiyle defnederek onun son sözünü yerine getirmedi.
Ölümünden sonra bir gece rüyasında annesini gören oğlana annesi, "Sevgili oğlum, niye vasiyetimi tutmadın? Ben senden razı ve hoşnut değilim" diye şikâyette bulunuyordu.
Sabah uykudan uyanan oğlan gece rüyasında gördüğü annesinin vasiyetini yerine getirmek üzere alelacele kabri başına varıp da kabrini açtığında baktı ki, annesi yok. Hayretten dona kalıp iki gözü iki çeşme hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ama nasıl ağlıyordu, sormayın. Üstünü başını yolarak.
Tam bu sırada bir ses duydu. Sesin sahibi şöyle diyordu: "Ey kulum, sen bilmiyor musun ki Recep ayını oruç tutarak geçiren kimseleri biz, kabrinde tek başına yalnız bırakmayız."
Zübdetül Vaizin
Ahmed-i Bîcân bir gün, Gelibolu'nun en büyük câmisinde vâz veriyordu. Herkes huşû içinde söylenenleri dinliyordu.
"Kardeşlerim! İnsanı Rabbinden uzaklaştıran perdelerin en büyüğü, kalbi öldürmek, karartmaktır. Kalbin ölmesine kararmasına sebep de dünyayı sevmektir. Bir hadîs-i kutsîde buyruldu ki:"Ey Âdemoğlu! Kanâat et zengin ol. Hasedi terket, râhat ol! Dünyâyı terket, dînin halis olsun."
Kim gıybeti terkederse, Allahü teâlâya karşı olan sevgisi çoğalır. Kim az ve doğru konuşursa, aklı tam olur. Kim aza kanâat ederse, gerçekten Allahü teâlânın ahdine inanmış olur. Kim dünyâ için kaygılanırsa Allahü teâlâdan uzaklaşır."
Ahmed-i Bîcân hazretleri vâz ettiği kürsüden bir ara başını kaldırdı. Câminin giriş kapısında ağabeyini gördü. Ayakta bekliyor ve kendisine tebessüm ediyordu. İçeri girip bir yere oturmamasına hayret etmişti. Sonra mânevî bir huzurla vâzına devâm etti. Ağabeyinin bu şekilde beklemesi bir türlü aklından çıkmıyordu.
Akşam annesi ile sohbet ederken bu aklından çıkmayan şeyin sebebini öğrenmek istedi ve; "Anneciğim! Bugün dikkatimi çeken bir şey oldu. Vâz ederken ağabeyim câmi kapısında durmuş, bana bakıyor ve tebessüm ediyordu. Ama içeri girip oturmadı. Sebebini ondan bir suâl eylesen." dedi. Evlâdını kıramayan anne ertesi gün büyük oğlu Muhammed Bîcân'a giderek sohbet arasında kardeşinin vâzı arasında niçin câmiye girmediğini sordu. O da; "Kardeşim âlim, ârif biridir. Hâcı Bayram-ı Velî hazretlerini görünce bir başka Ahmed oldu. Sözleri hikmet dolu. Gönülleri alan, ruhları cezbeden bir üslûbu var. İlminden, irfânından istifâde edenlerin sayısı belli değil. Ben de mübârek sözlerini dinlemek için gitmiştim. Meleklerin kanatlarını sererek vâzını dinlediklerini gördüm. Basmamak için içeriye girmedim." dedi.
Bu duruma çok sevinen annesi, eve dönerek durumu küçük oğlu Ahmed-i Bîcân'a anlattı. Ahmed Bîcân sevineceği yerde durgunlaştı. Bunu fark eden annesi sebebini sorunca; "Ağabeyim melekleri gördüğü hâlde ben niçin göremiyorum, acabâ sebebi nedir?" dedi. Annesi hiç beklemediği bu soru karşısında şaşırdı. Ahmed-i Bîcân hazretleri sonra ilâve etti; "Anneciğim bunun sebebini senin bilmen lâzım. Biraz düşün bulacaksın." dedi.
Annesi bir süre düşündükten sonra yaşlı gözlerle oğluna; "Sen henüz süt emme çağında idin. Namaza durmuştum. O esnada komşularımdan bir hanım geldi. Sen ağlamaya başladın. Selâm vermeme de az kalmıştı. Kadıncağız ağlamayasın diye seni emzirmeye başladı. Selâmı vermemle birlikte mâni oldumsa da sen bir kaç yudum almıştın. Sonra sordum hanım abdestsiz imiş. Ben seni hiç abdestsiz emzirmedim. Her halde sebebi odur." dedi. Ahmed Bîcân; "Doğru söyledin." dedi.
Kaynek . alıntı
Son Köşe Yazıları
AFFETME VE YÜZLEŞME Eğer birey, affetmeye karar vermişse değişim ve tekâmül tekniklerini uygulayarak her gün değişm...
(27 Kasım 2025 12:16:01)
1. Düzenli ve Planlı ÇalışmakBaşarının en önemli şartı, rastgele değil planlı bir şekilde çalışmaktır.• Günlük veya haft...
(27 Kasım 2025 08:56:46)
"Öğretmenler, yeni nesil sizin eserinizdir" diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenlik mesleğinin ne kadar ...
(26 Kasım 2025 13:41:51)
Atatürk'ün başöğretmen olarak kabul edildiği 24 Kasım günü ülkemizde her yıl öğretmenler günü olarak kutlanır....
(24 Kasım 2025 22:46:45)
Başarılı bir öğretmen olabilmek, sadece eğitim bilgisiyle sınırlı değildir. Öğretmenlik, öğretim sürecini sadece bilgi a...
(24 Kasım 2025 22:22:44)